BETONLAŞMADAN ÖNCE
(Şahin Köyünden İlyas AVCI'nın evi)
Evimiz;
Soğuktan, sıcaktan, düşmandan, vahşi hayvanlardan korunduğumuz,
Dostlarımızı ağırladığımız, düşmanlarımıza “yıkılmadık ayaktayız” diye kükrediğimiz,
Çocuklarımızın dünyaya geldiği,
Düğünlerimizi, nişanlarımızı davetlerimizi yaptığımız,
Mutluluklarımızı birlikte yaşadığımız
Acı günlerimizi ve yalnızlığımızı paylaştığımız…
Neler yazılmaz ki… Bir ömrü paylaştığımız evimiz için… O sadece dört duvar değil ki! Hissetmedik mi hiç bizimle üzüldüğünü sevindiğini?
Önce dokurcun taşları yerleştirilir dört köşeye. İki kat yapılır kereste ile. Öyle ya hayvanlarımız da bize canımız kadar yakın, uzak olsun istemeyiz. Alt kat hayvanlarımıza tahsis edilir, üst kat bize ve konuklarımıza.
Evimizin dokurcuna ve çeşitli yerlerine ağacın hası konur, çürümesin diye. Ne mi konur? Elbette pelit ağacından olur evimizin dökmeleri. Pelit ağacı uzun ömürlü, çürümez kolay kolay. Tomruklar yonulur, iple işaretlenir, bir tezgâha çıkarılır. Hızar ustalarının biri atlatan takip eder ipi, biri üstten… Hızarı üstten alıp alttan çekmek marifet ister, her yiğidin kârı değildir. Eh neşesi yerindeyse hızarcıların birde türkü tuttururlar deme gitsin…
Tahtalar rende ve el planyaları ile silinir. Bir bir yerlerine yerleştirilir. Her alıştırılan tahtaya bir de kömürle numara çizilir. Unutmadan; çırpı ipi ile tahtaya çizgi atmak için ipe pil karasından boya hazırlanır. Duvarları döşemesi derken çıkılır çatıya. Ortaya bir direk dikilir ki bütün yükü o çeker. Adı mı? Baba direk, hem de en baba direk.
Baba direk dikilip dökmeler yerleştirilince sıra gelir üstünü örtmeye. Ormanda bir tur atılır hangi gürgenden yonga iyi çıkarılır ona bakılır. Ve yongalar çıkarılır ince ince. Örtülür çatımız dikkatlice; aman damla geçmesin altına…
İneğimizin düvemizin ne zaman doğuracağı yazılır yavaş yavaş duvarlara. Elmalar saklanır samanlı odaya. Herkes kendi adına bir çentik atar eşik tahtasına. Kış gelince bir kütük atılır ocağa, Yemek kazanları asılır zincirlerle üstüne. Mısır patlatılır, bilmeceler satılır tıs lâmbasının alaca karanlığında.
Artık ne kesecek o kadar bol ormanımız var, ne de o ustalarımız… Bir bir yok olmakta ahşap evlerimiz. Artık son ayakta kalan evler ve ustaların keser sesleri, gömülüyor tarihe. Biz ise son kiracıları ağaç evlerin, gözlerimizi kapatıp hayalini yaşamaktayız o günlerin.
Necmettin YILDIZ - Mart 2009
İlyas AVCI'nın evi
Emekli Muhtarımız Osman YILMAZ'ın evi